29 Ocak 2011 Cumartesi

Seni Tanıyorum


Yine aynı düşünceler... Sabah sabah, uyanır uyanmaz... N'aapıyordum ben. hayatımın tam olarak hangi evresindeydim, zamanın hangi boşluğunu dolduruyordum. Gelecek kaygıları, planlar, planlar ve yine planlar... Yalandan açık üniversite nereye kadar? Askerlik ne olacak? Bitince ne b*k yiyecem? Şu an çalıştığım iş yerinde daha ne kadar süre devam ederim? Ay sonu, cepte para yok, faturalar ödenmemiş, kira gecikiyor. Kışlık giyecek almalı, mont almalı, bot almalı, püsür almalı. Güç bela doğru düzgün şeyler yiyorum. Tüm bunların yanında bi'kaç sene öncesine kadar gerçek dostum dediğim kimseler ne yapıyor? Neden koptuk birbirimizden? Sorular, sorular...
Bu ve bunun gibi düşüncelerle uyandım yeni güne. Yemek yemeden yatmıştım ve midem yine bana küfürler yağdırıyordu. Uyanır uyanmaz şartlı gibi sigara paketine yöneldim. 15 dakika içinde giyinip evden çıkmam ve işe gitmem gerekiyordu. Peş peşe iki sigara içtim, miğdem iyice ya**ak gibi oldu. Ağzımdaki tatdan ise hiç bahsetmiyorum. Hızlıca giyinip tuvaletin aynasında kendime baktım. Herhangi bir şekil almayacak kadar kısa olan saçlarıma ellerimle baskı uygulayarak şekil vermeye çalıştım, baktım olmuyor, vazgeçip evin kapısına doğru yöneldim. Ayakkabılarımı giyip çıktım. Dışarıda hava kapalı ve soğuk, zayıf bir yağmur atıştırıyor ama rüzgar çok kuvvetli. Binanın girişinden sokağa doğru adımımı attım ve her zaman yaptığım gibi kulaklıklarımı takıp emektar mp3 pıleyırımı çalıştırarak metrobüs durağına doğru yola koyuldum...

                                                                           
34A, kalbimizdesin..

Birbirini tanıdığı halde bir mekanda ya da yolda falan karşılaşınca selamlaşmayan insanlar var. Sayıları da çok fazla. Herhangi bir küslük söz konusu değil. Sadece artık merhabalaşmayı karşılıklı gereksiz görmekten kaynaklanan bi' durum. Karşılaşma anında göz göze gelmemek, mümkünse yol değiştirmek veya başka bi'şeyle, misal cep telefonuyla ilgilenirmiş gibi yapmak bu hastalığın başlıca belirtileri. Halbüki onu tanırsın, ismini cismini bilirsin, beraber içki bile içmişsindir belki. Ama bi' noktadan sonra o insan senin için gereksizleşmiştir ve mecbur kalmadığın durumlar dışında selam vermeye değer bulmazsın.
Ben ve Gizem de bu insanlardan ikisiydik; liseden sınıf arkadaşım Gizem.. Mezun olduktan sonra 2 sene kadar belli aralıklarla görüşüyorduk. ancak ben semtten taşındığımdan beri, yani 4 senedir kendisini görmüyordum. Ve bugün, Gizem'le aynı metrobüste, Avcılar yönüne doğru ilerliyorduk. Otobüs feci halde kalabalıktı. Orta kapıdan binmiş ve bir durak sonra araca koloni halinde binen türbanlı teyzelerin taarruzuna uğrayarak arka kapıya kadar sürüklenmiştim. Ve işte ordaydı... Gizem.. Aman Allah'ım, ne kadar çok değişmişti. O gudubet, kilolu Gizem gitmiş, yerine gül yüzlü, güzel fizikli bi kız gelmişti. "Acaba beni gördü mü?" diye düşündüm. Gözlerim istemsizce sürekli onun yüzüne kayıyordu. Ayaktaydık ve aramızda iki kişi vardı. Hafif çaprazımda, kafasını çevirse beni rahatlıkla görecek bir açıda duruyordu. Bir - iki durak sonra Gizem'le aramızdaki iki kişi kapıya doğru kıvrak hareketlerle ilerlemeye başladı. Belli ki ineceklerdi ve ben Gizem'le yanyana gelecektim. Kaçınılmaz son gerçekleşti, otobüsten indiler. Artık onla aramızda hiç kimse yoktu. Normal olarak toplu taşıma kültür ve etiğine uygun şekilde boşluğu doldurmam ve arkaya doğru ilerlemem gerekiyordu. Kasıtlı olarak ilerlemedim. Ancak otobüs hınca hınç doluydu ve orta kapının orda bi'yerlerden, orta yaşlı insanların homurdanmalarını duyar gibi oldum. En sonunda  biri, "Arkadaşım ilerler misin biraz, boş yerler var, baksana akraba olduk burda!"diyerek beni uyardı. Kalabalıktan kafasının sadece bir bölümü görünüyordu. Tipten başarılı karakter tahlilleri yapan biri olarak, yüzünü seçebilseydim eğer, arıza çıkarabilirdim. "Kusura bakmayın, farketmemişim." diyerek alttan aldım. Gizemle artık yanyanadık. Ve üstelik,  arkaya doğru ilerlerken kazma gibi Gizem'in ayağına basmıştım. Felaketin tam ortasındaydım. Yıllar sonra karşılaştığım ve bu süreçte hiç muhabbet etmediğim eski bir arkadışımın ayağına basmıştım. Hızlıca ayağını çekip suratıma bakmadan benim bir hayvan evladı olduğumu betimleyen vücut hareketlerinde bulundu. Bir durak sonra hem arka kapıdan, hem de orta kapıdan otobüse yığınla insan bindi. Resmen Cennet mahallesinin yarısı otobüsteydi. Ayağımı basıcak yer bulamıyordum. Gizem'le aramızdaki mesafeyi ölçecek herhangi bir uzunluk ölçüsü birimi yoktu. En azından varsa da ben bilmiyodum. Bi'kaç dakika sonra, talihsiz bir şekilde Gizem'e istemeden değdirir gibi oldum. Bildiğim bütün duaları okuyordum. Eski arkadaşım olması bir yana, beni otobüsün içinde ırz düşmanı ilan edebilirdi. Sıkıntılı yolculuğuma bir de bi' otobüs dolusu dayak yeme korkusu  eklenmişti. Soğuk terler dökmeye başladım. Daha fazla dayanamayıp kulaklığı takmaya karar verdim. Mp3'üm en son kapadığım şarkıda kalmıştı ve açtığımda devam etti. Felaket gürültülü bi' hevi metal şarkısıydı ve beni sakinleştirmek yerine, bünyemdeki gerilimi kat be kat arttırdı. Diğer yanımda duran yaşlı amca omzumdan beni dürttü ve ellerini kulaklarına götürerek kulaklıklarımı çıkarmamı işaret eden denyoca hareketler yapmaya başladı. Kulaklığı çıkarıp terbiyeli genç görüntüsü takınarak "Buyrun amcacım" dedim. "Evladım kıssana biraz şunun sesini, sabah sabah insanları rahatsız etmeye hakkın yok". diye beni uyardı. O an yaşlı amcanın ağzının ortasına bi' tane yerleştirmemek için kendimi zor tuttum. Patlama noktasındayım. Yeni güne berbat düşüncelerle uyanmış, aç, bozuk bir miğde ve tatsız bi' ağızla sabahın köründe kalabalık ötesi bi' otobüse binmiş, 4 yıldır hiç görmediğim bir arkadaşıma yanlışlıkla değdirmiştim ve işe gidiyordum. "Haklısınız amca, zaten her yaşı ilerleyen insan gibi ben de hevi metalden vazgeçme sürecindeyim, artık daha sakin müzikler dinliyorum ama mp3 pileyırım karışık modda çaldığı için bu şarkı denk geldi öyle, kusura bakmayın" dedim. Ben bunları söylerken vokalist kulaklıklarımdan hayvan gibi bağırmaya ve ölüm, savaş, vahşet gibi iğrenç şeylerden bahsetmeye devam ediyordu. Yaşlı amca anlamsızca suratıma baktı, sonra da kafasını çevirdi. Next tuşuna bastım, nispeten daha sakin bir hard rock eseri çalmaya başladı. Sesi de az bi'şey kıstım. Yaşlı amca bu sefer de beni uyaracak olsa, "Ganzın rozıza laf ettirmem aga" diyerek kendisini tartaklayabileceğimi hayal ettim. Tüm bunlar olurken Otobüs avcılara varmıştı. Gizem benden önce indi. Biraz oyalanıp ilerlemesini bekledim. Duraktan merdivenlere doğru yavaşça ilerlerken Gizem'i seyrettim. Bi' sigara yaktım. İşte ordaydı... Gizem... O gudubet, kilolu Gizem gitmiş, yerine gül yüzlü, güzel fizikli bi kız gelmişti...


...
Birbirini tanıdığı halde karşılaşınca selamlaşmayan insanlar vardır. Neden böyle yaptıkları hakkında gerçekten hiç bir fikrim yok..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder