29 Ocak 2011 Cumartesi

Mutlu Noeller


 İşte son renkli yıldızı da asmıştım. Yılbaşı ağacımız tastamam olmuştu. Işıklarıyla, süsleriyle, altında noel gecesi açılmayı bekleyen hediyeleriyle karşımızda duruyordu. Tüm noel haftası boyunca geçirdiğimiz sevgi dolu zamanların çok güzel bir simgesi gibiydi. Derken ansızın Thomas girdi içeri. "Hoo hoo hooo! Sevgili dostum Ozzy, nasılsın? Bakıyorum da çam ağacımızı üsülemeyi bitirmişsin bile, hah hah hah!" diye gülerek yanıma yaklaştı. Kendine ve bana hazırladığı sıcak çikolataları getirmişti. Birini bana uzattı. "Teşekkür ederim kadim dostum Thomas, çok incesin." diyerek alçakgönüllülükle karşıladım genç adamı. 
- Jane hala nerde, geceyarısına çok az bir zaman kaldı. Yeni yılı onsuz karşılamak istemem doğrusu!
Gülümseyerek cevapladı beni Thomas;
- Odasında, çocuklara noel masalları anlatıyor. Birazdan burada olurlar.
- Bu gerçekten çok iyi. Noel haftası boyunca söylediğimiz şarkılar, anlattığımız masallar... Gerçekten Jane çok iyi bir insan Thomas, onunla birlikte olmak çok güzel olmalı seni şanslı serseri! diyip omzuna şaka anlamı içeren hafif bir yumruk attım. .. 


    Biraz sonra çocuklar girdi içeri. Önce Wendy'i gördüm. Koşarak omzuma bacaklarıma sarıldı; "Ozzy amca!" Sıcak çikolatam  dökülür gibi olmuştu. Bardağı bi kenara bırakıp Weny'i kollarıma aldım. Henüz 9 yaşında, sevimli mi sevimli bir kız çocuğuydu. Tam ona süslemesini yeni bitirdiğim yılbaşı ağacını gösterecekken kardeşi Malvin girdi içeri. Hiç birşey söylemeden, yüzünde devasa gülümsemesi ve parlayan gözleriyle yanımızda durarak yılbaşı ağacını izlemeye koyuldu. Ben, çocuklar, Thomas, hep birlikteydik. Ansızın Jane de, bütün güzelliğiyle yanımızda bitiverdi. Çocuklara masal anlatmış, yüzünde tatlı bir gülümemeyle yanımıza gelerek eşi Thomas'a sarıldı. Birlikte noel şarkıları söylemeye başladık. Dışarıda kar yağıyordu. Evin sevimli köpeği Alice kapını eşiğinde uyukluyordu ve harika bir noel haftasının ardından harika bir noel gecesi bizi bekliyordu...

                                                                                 
işin gücün yok mu hacı dayı senin?

    Peşi sıra öksürüklerle uyandım. Yatmadan önce odayı havalandırmayı unutmuştum. Masanın üzerinde duran devasa küllük tepeleme sigara izmaritiyle doluydu ve odanın içine sigara dumanı sinmişti. Ayaklanıp camı açtım. Hava buz gibiydi ama sıcak yataktan kalkmış olmanın verdiği ısıyla soğuğu pek hissetmedim. Hiç zaman kaybetmeden bi sigara yakıp üstüme bi kazak geçirdim. Sigaramı camda içerken, "Ne biçim rüyalar görüyorum lan, iyice arsız gibi olduk .mına koyiim.." diye geçirdim aklımdan. "Tamısmış, ceynmiş, sevimli köpek alismiş. Şirinevler'de oturuyorum lan ben, ne noelinden bahsediyosun arkadaşım sen!"... Kendi kendime konuşuyordum. "Ama bi' sıcak çikolata fena olmazdı haa.." diye de ekledim bu düşüncelerime. Sigarayı camdan salladım. Dolu küllüğü alıp mutfaktaki çöpe boşalltım. Bi' bardak su içip odaya geri dönmek üzere koridorun yoluna koyuldum.

    Odaya geldiğimde gördüğüm saçma sapan rüya yüzünden kendime olan sinirim giderek artıyordu. Rabbim bi' şekilde bana imkan verse de, o tamısında jeynin de ağzını yüzünü kırsam diye geçiriyordum içimden. Bi'şeyler yapmalıydım. Bi'şeyler yapıp o tamıs denen şerefsize haddini bildirmeliydim. Aileni de, köpeğini de, çam ağacını da al, s.ktir git rüyamdan demek istiyordum i.neye. Acaba vakit kaybetmeden tekrar uykuya dalsam, aynı rüyadan devam edebilir miyim diye düşündüm. Daha önce ucundan da olsa başarmıştım, hem de istemeden. Bu sefer kendime bir misyon yüklemiştim, neden olmasındı? Camı ve ışığı hızlı bir şekilde kapayıp hemen yatağa uzandım. Eğer başarabilirsem, tamıs i.nesini çok boktan bir noel gecesi bekliyordu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder